Etkinlikler

9. Ulusal Antropoloji Öğrenci Kongresi 

Bu kongrede, etnografik yöntemin tarihsel sürecine değinerek, bu yöntemin bugünün paradigması içerisinde nasıl insanmerkeziyetçi bir bakış açısıyla kullanıldığını ele almaya çalıştım. Bunu ele alırken de insanmerkeziyetçi algının bugüne nasıl ulaştığını yine tarihsel sürece değinerek örneklemeye çalıştım. Sunumumun sonlarına doğru, çoklu-türler etnografisine dair dünya ve türkiye ölçeğinde çalışma örnekleri sundum. Bir nevi "bakın, örnek çalışmalar mevcut, buradan yöntemi daha insanı merkezin dışında tutarak geliştirebiliriz" demek istedim. Son olarak, sunumuma başlarken özel bir hikayeyle başladım. Aşağıya o hikayeyi ve sunumda değindiğim konulara dair -bir dersimde ödev amaçlı hazırladığım- bir metin bırakıyorum. 

Erhan Korkmaz - 9. Ulusal Antropoloji Öğrenci Kongresi (2).pdf

Kongrede Sözlü Sunumumda Kullandığım Slayt

Kongreden Görüntüler

VI. Uluslararası Sosyal Bilimlerde Kritik Tartışmalar Kongresi

4-5 Kasım 2023'de İzmir'de İzmir Demokrasi Üniversitesi'nin düzenlediği VI. Uluslararası Sosyal Bilimlerde Kritik Tartışmalar Kongresi'nde "Kayıp Yüzler: Etnografik Bakışın İnsan-Olmayan Aktörlere Karşı Körlüğü" başlıklı sunumumu gerçekleştirdim. 

Sunumun videosuna "Konuşmalar" sekmesinden ulaşabilirsiniz. Bu sunumumda etnografinin tarihiyle başlayarak, tarihte ilk yapılan etnografik çalışmalardan günümüze değin yapılan çalışmalara kadar bir tarihsel okumayla insanmerkezci anlayışın izlerini sürmeye çalıştım. Sonuç olarak da Multispecies Etnografinin olanaklılığını tartışarak, alanın yeni bir metodolojiye ihtiyacı olduğunu insanmerkezci anlayışın sonuçlarını örnekleyerek savundum. 

KAYIP YÜZLER ETNOGRAFİK BAKIŞIN İNSAN-OLMAYAN AKTÖRLERE KARŞI KÖRLÜĞÜ.pdf

Kongrede Sözlü Sunumumda Kullandığım Slayt

Kongreden Görüntüler

Uluslararası Antalya Bilim Forumu

Antalya'da gerçekleşen (29-30-1. Kasım-Aralık 2023) Uluslararası Bilim Forumu'nda iklim krizi, çevre sorunları ve göç ile ilgili konuları konuşup, tartıştık. Bendeniz de birlikte mücadele verdiğim The Save Movement ve Yaşamdan Yana Derneği'ni temsilen oradaydım. Akdeniz Üniversitesi Sosyal Politika ve Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (ASPAG)'ın düzenlediği “İklim Değişikliği, Çevre Krizi ve Göç” konulu Uluslararası Antalya Bilim Forumu (ANISF)'nda "İklim Krizi ile Mücadelede Sivil Toplum Örgütleri: The Save Movement ve Bitki Temelli Antlaşma Örneği" başlıklı sözlü bildirimi sundum.

Antalya Forum Sunum (27.11.2023).pdf

Kongrede Sözlü Sunumumda Kullandığım Slayt

Kongreden Görüntüler

20. Geleneksel ODTÜ Sosyoloji Günleri Sunum

Fotoğraf hem doğası hem de etkileri açısından birçok alanda tartışılagelmiştir. “Fotoğraf, gerçekliği temsil eder mi? Ederse ne kadar eder?”, “Fotoğrafçının sosyo-kültürel yapısı, epistemik tutumu, çektiği fotoğraflara ne kadar sirayet eder?”, “Fotoğrafı çekilen aktörün fotoğrafla ilişkisi, fotoğrafçının fotoğrafla ilişkisine ne ölçüde benzer?”, “Kimlerin fotoğrafı çekilebilir veya fotoğrafik imgeler üzerinden yas tutulabilir mi?” ... Bu ve benzeri tartışmalar, fotoğrafın ilk defa ortaya çıktığı 19. yüzyıldan çok daha öncesine, Antik Yunan düşünürlerinden Sokrates, Platon, Aristoteles gibi isimlerin sanatın ne’liğine ve temsil değerine ilişkin değerlendirmelerine kadar uzanmaktadır. 

Bu çalışma, fotoğrafın nesnesiyle nasıl bir ilişki içinde olduğunu sorgulayarak, fotoğrafı çekilenin, fotoğrafçının ve seyircinin konumunu sorunsallaştırmaktadır. İlişkileri nesnel olgulara indirgeyen pozitivist bir yaklaşımla fotoğrafın tartışmasız bir gerçekliği yansıttığı iddiası, günümüzün düşünümsel sosyal bilimler anlayışı karşısında değer kazanmayacaktır. Fotoğrafçı, fotoğrafı çekmeden öncesinde ve sonrasında fotoğrafla olan ilişkisi üzerinden bir anlatı inşa eder. Fotoğrafları bu anlatı içerisinde seyircisiyle dolayıma sokmaya çalışır. Sözgelimi, görece refah bir ülkeden gelen bir savaş foto muhabiri, iç savaşın patlak verdiği ülkelere giderken, “görünmeyen gerçekleri göstermek” gibi bir misyona sahip olabilir, fakat fotoğrafçının bölgedeki yerlilere bakışı, kendi konumunu nasıl ele aldığı ve o anda içinde bulunduğu sosyo-kültürel yapıdaki baskın söylemler, fotoğrafçının fotoğraflarla kurduğu ilişkiyi doğrudan etkilemektedir. Benzer şekilde, fotoğraflarla karşılaşan seyirci de önem arz eder. Farklı sosyo-kültürel yapılara sahip seyirciler, bir fotoğrafa aynı tepkiyi vermezler. Burada görme biçimlerinin farklılıkları ve gündelik hayatımıza etkileri rol oynar.

Bu çalışma, ayrıca fotoğraf tartışmalarının insan- insan ilişkisi merkezli biçimde yürütülmesini eleştirmektedir. Çalışmada değinileceği üzere birçok fotoğraf teorisyeni, fotoğrafa dair söylemlerinde insanmerkezli bir tutumla, insan-olmayan hayvanların failliklerini göz ardı etmektedir. Fotoğrafik bir imge olarak insan-olmayan hayvanın konumu nedir? Fotoğrafçı ve seyirci, onlarla nasıl bir ilişkilenme içindedir? Son yıllarda, bu anlayışı kırmaya yönelik hayvan foto muhabirliği ortaya çıkmış ve birçok hayvan foto muhabiri, şiddetin sadece insan üzerinden okunduğunu, insan-olmayan hayvanlara yönelik şiddetin de yine insana işaret eder bir noktadan ele alındığını iddia ederler. We Animals Media gibi küresel ölçekte etki alanı olan oluşumlar, dünyanın her yerinden hayvan foto muhabirleriyle, insan-olmayan hayvanlara yönelik her türlü şiddeti fotoğraflayarak insan merkeziyetçi olmayan bir toplumsal bellek inşa etmeye çalışmaktadırlar. Bu çalışma fotoğrafın, fotoğrafçının ve seyircinin, insanmerkezli bir tutumdan sıyrılarak, fotoğrafik imgeyi türcü olmayan bir perspektifle alımlaması gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak o zaman, fotoğrafik imgenin tarafsızlığından ve görme rejimlerinin türcü olmayan bir noktadan inşa edilmesinden bahsedebiliriz.

Anahtar Kelimeler: Fotoğraf, görme rejimi, hayvan foto muhabirliği, posthümanizm, insanmerkeziyetçilik. 

ODTÜ Sosyoloji Günleri Sunum.pdf

Etkinlikte Sözlü Sunumumda Kullandığım Slayt

Etkinlikten Görüntüler

Kesişimsel Mücadele Zirvesi Sunumu

Tarihsel süreç boyunca çevresel faktörler, canlının oluşumundan ölümüne değin belirleyici ölçüde önemli etken olmuştur. İnsan dâhil tüm canlıların çevreyle kurdukları ilişki, onların yaşam seyirlerini belirlemiştir. Ekolojik yapının bu kadar belirleyici olması, biz insanlar için de “acaba bizlerin sosyo-kültürel yapılarının dinamiğinde ekolojinin etkisi ne kadardır?” gibi bir soruyu gündeme getirmektedir. Oysa ki -maalesef-  bu soru bugün gündemde değildir. Bunun nedeni de insan türünün, büyük kentsel yapılarla izole edilerek, benmerkezci bir evren anlayışı doğrultusunda diğer türlere ve çevresine yabancılaşmasıdır. Peki bugün insan, çevreyle nasıl ilişkilenmektedir? Özellikle kentsel yapılanmaların arttığı ve genişlediği bu zamanda, artan nüfusun gittikçe Malthusvari biçimde hastalıklara, savaşlara, açlıklara sebebiyet vermesi, bizlere çevrenin insanın gözünde ne olduğu, kendi türümüzü nasıl konumlandırdığımız noktasında şüpheye düşürmektedir. Tabiri caizse denir ki: “Çevreyle öyle bir savaştayız ki kazanırsak kaybedeceğiz”. Bu sunumun giriş kısmında, insanın çevresiyle kurduğu ilişkiye dayanarak, ilk insanlık tarihi boyunca nasıl çevresel ilişkilerde bulunulmuştur, kentler nasıl yapılanmıştır ve bugün bakıldığında insanın çevreyle ilişkileri nasıldır gibi sorulara cevap aranacaktır.

Konargöçer insanlık yaşamı, yerleşik yaşam tarzına geçişle birlikte, çeşitli alışkanlık biçimlerini de değiştirmiştir. En basitinden, tarımlaşma sayesinde üretim ve tüketim ilişkileri daha rafine biçimde elde edilmeye başlanır. Tarımlaşmayla birlikte hayvancılık da gelişip, endüstriyel bir sektör haline dönüşmeye başlar. Belki de insan, insan-olmayana ilk defa bu kadar mesafelenir ve onu bir meta olarak gündeliğe içkin bir tüketim nesnesi hâline getirir. İnsanın bencilliği gitgide artar. Ta ki sanayileşmenin de gittikçe ivme kazandığı dönemler, tam da bu hayvancılık sektörünün revaçta görüldüğü, artan nüfusa gıda ihtiyacı stoğu olarak değerlendirildiği zamanlardır. Veganlığın da ilk ciddi bir felsefi ilke olarak ele alınması işte bu dönemlere denk düşer. İnsan - İnsan-olmayanla kurduğu ilişkiye o kadar gömülmüştür ki kendisi dışındaki çevresel yapı içerisindeki habitatlara körleşmiştir. Veganlık, sadece bir tüketim biçimi olarak indirgenmeksizin, bir yaşam ilkesi, gündeliğe içkin pratik setler sunan kapsamlı bir ideoloji olarak gelişip, zenginleşir. Bugün ekolojinin, yani insanın çevresel koşullara ilişkin eylemliliği, insan-olmayanla yani insan-dışındaki ötekiyle karşılaşmaksızın anlam bulamamaktadır. Bu yüzden bu sunumun ikinci kısmında da insanın çevresiyle kurduğu sorunlu ilişkide veganlığın sunduğu çözümleri ele alarak, neden çevreyle insanın-olmayanın aynı bağlam içerisinde değerlendirilip, saygı duyulması gerektiğini tartışacağız. 

Son olarak her sunumun yapıcı bir çıktısı olması gerektiğine inanarak, bugünün ekolojik mücadelesi içerisinde veganlığı dışlayan argümanlara yer vermek, bu argümanların hangi açılardan geliştirilmesi ve veganlığı da kapsaması gerektiğini tartışmaya açmak istiyoruz. Bugün, beşeri sosyo-kültürel yapıların, ekoloji çalışmalarıyla kesiştiğini görüyoruz. Sözgelimi, ekofeminizm, derin ekoloji, ekososyalizm, yeşil anarşizm gibi kesişimsel perspektifler kendini göstermeye başladı. Burada veganlık hangi noktadır? Vegan olmak, ekolojik determinist tarihsel süreçte bir sapmaya mı işaret etmektedir yoksa tam tersi şekilde, endüstriyelleşmiş, ekolojinin dışında, beşeri arzularla donatılmış bir sapmayı mı düzeltme gayretindedir? İşte bu sunumda, hem içinde bulunduğumuz oluşumlardan örnekler sunarak, hem de tarihsel süreç boyunca veganlar tarafından yapılıp-edinilmiş çalışmalara örnekler vererek bu konuları tartışmaya açacağız. 

Anahtar Kelimeler: Derin Ekoloji, Toplumsal Ekoloji, Veganizm, Eko-Feminizm, Yeşil Anarşizm.

Univeg Sunum.pdf

Etkinlikte Sözlü Sunumumda Kullandığım Slayt